Bartın'da Tekne Yapımcılığı Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde (Cilt-3, sayfa-261) ve Ulus'lu İbrahim Hamdi'nin ( Yıl-1738 ) Atlas isimli kitabında ; Bartın ve Amasra'da Kalyonların yapıldığı yazılıdır. Osmanlı Donanmasının Kadırga ve Kalyon ihtiyaçlarını karşılayan Bartın, Amasra ve Kurucaşile Tekkeönü, Kapısuyu tersanelerinde yapılan gemilerin Mavna, Yelkenli, Gulet, Çektirme, Bumbarta ve Martiko gibi çeşitleri olduğu yine yazılı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Ayrıca ; Bartın'da Gazhane Burnu ile Orduyeri Köprüsü arasında ve Irmak kenarında (Tersane Caddesi) faaliyet gösteren yıllık 40-50 gemi kapasiteli tersanelerin de 1950 yıllarına kadar varlıklarını sürdürdükleri bilinmektedir. Günümüzde, gemi yapımcılığı Kurucaşile ilçemizin Kapısuyu ve Tekkeönü köylerindeki tersanelerde sürdürülmektedir. Babadan kalma aletlerle ve babadan oğula öğretilerek günümüze ulaşan bu sanat ; teknolojik gelişmelerle bütünleşerek geçerliliğini korumakta, zaman zaman nostaljik eklemelerle süslenen çoğu önemli parçalar eski aletlerle sadece el emeği ve ustalıkla yapılmaktadır.Babadan kalma aletlerle ve babadan oğula öğretilerek günümüze ulaşan bu sanat ; teknolojik gelişmelerle bütünleşerek geçerliliğini korumakta, zaman zaman nostaljik eklemelerle süslenen çoğu önemli parçalar eski aletlerle sadece el emeği ve ustalıkla yapılmaktadır.GOLDEN HİND Tekkeönü'nde özel bir tersanede 3 yılda tamamlanarak 1992 yılında denize indirilen Kraliçe I. Elizabeth devrinin en ünlü İngiliz gemicisi Sir Francis Drake'nin efsane gemisi GOLDEN HİND' in eşi TÜRK GOLDEN HİND ; Amerika'nın keşif yıldönümünde düzenlenen "AMERİKA 500. ANI TAZELEME YARIŞMASI" nda ülkemizi temsil ederken hayli ilgi uyandırdı.
Gemi Atması
Gemi Atması töreni, geçmişi 300-400 yıl öncesine dayanan Gemi yapımcılığı kadar eski bir gelenek. Tersanelerde yapımı tamamlanan gemilerin suya indirilmesi Bartın halkının inanışlarını yansıtan ilginç bir örnektir.
O gün adeta kentin Bayramıdır. Halk, bugünkü Yalı caddesinde toplanır, meydanlar ve gemiler Bayraklarla süslenir, kurbanlar kesilir, çeşitli eğlencelerle ve alkışlar arasında gemiler mandalarla çekilerek ırmağa indirilirdi. Fakat, halk arasında dikkati çekenler ve sevgi görenler hep hamile hanımlar olurdu. Çünkü, Bartın halkı Gemi Atmasını izleyen hamile hanımların doğumlarının kolay olacağına inanırlardı.
Günümüzde, buradaki gemi yapımcılığı ile birlikte Gemi Atması da hafızalarda yaşamaktadır.
Çekiciler Çarşısı
Ağaç İşleri (Oymacılık-Süsleme )
Tarihi, 17.yy'a dayanan ağaç oymacılığı, bugün Amasra ve köylerinde sürdürülmektedir. Amasra Çekiciler Sokağı'nda ıhlamur, şimşir, dişbudak, ceviz, kiraz ve kızılağaç gibi ağaçlar kullanılarak yapılan ayetler ve güzel sözler yazılı levhalar, resim ve resimlikler,çerez takımları, isimlik, anahtarlık, kuş ve hayvan figürleri vb. eşyalar satılmaktadır.
Tarihi Bartın Evleri
Bartın evleri, Osmanlı Döneminin sivil mimari örneklerini sergileyen ve yakın tarihi özetleyen birer tablo gibidir. 1839 Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra uygulanan reformlar, kent dokusunu da etkilemiş; modernleşme süreci bina yapım yöntemleri, plan şeması, cephe tasarımı ve süsleme açısından batılı düşünceleri yansıtarak devam etmiştir. Art Nouveau ve Barok sanatlarını yansıtan Bartın Evleri; Genellikle iki katlı ve "Daraba" denilen ağaç çitlerle çevrili bahçe içindedir. Katlar ahşap-karkas olup, zemin katları taştır. "Gulluk" denilen giriş bölümü ile bahçelerdeki yürüme alanları kayrak taşlarla kaplıdır. Her bahçede taştan yapılmış bir kuyu bulunur. Geleneksel evler mümkün olduğunca çok pencerelidir. Bunlar, özgün giyotin pencereler olup, sadece merdiven ve cumbaları aydınlatanlar yuvarlak formludur. Pencereler arasında yer alan ve "Kuşluk" denilen silmeler tüm yapıyı kuşatmaktadır. Evlerin pencereleri, merdivenleri ve tavanları birer süsleme öğesidir. Bartın evlerinin en önemli bölümünü oluşturan iç mekanlardır. Evlere, iki kanatlı bir kapıdan, "Gulluk" bölümünden girilir. Bu bölüm, aynı zamanda üst katlara geçişi de sağlayan bir ara mekandır. Evler, bir sofa etrafında yer alan odalardan oluşur. Sofaya "Dışar", odalara ise "İçer" denilmektedir. Odalarda işlevsel özelliklere göre gömme olarak yapılmış "Yük Dolabı", "Hamam" ve "Ocak", Gulluk veya Mutfakta ise "Hergil Dolabı" bulunmaktadır. "Hum İçer" denilen Ocaklı odaları bulunan evler günümüze ulaşamamıştır.
Ulukaya’daki Gizem
Ulukaya Şelalesi, gerek otantik yapısındaki çekicilik gerekse mitolojisiyle yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeker…
Efsane bu ya!
Uzun boylu, iri vücutlu, yeşil gözlü, yakışıklı bir delikanlı olan Selamnos, küçük yaştan beri koyun ve keçilerini dağlarda otlatarak yaşamını sürdürürdü.
Hera ise mavi gözlü, uzun ve sarı saçlı, süt beyaz tenliydi. Güzelliğiyle delikanlıların rüyalarını süslerdi. Günlerinin çoğu ormanda geçerdi. Babasıyla beraber yaşayan Hara, ormandan odun, reçine, papatya, nergis çiçeği ve ıhlamur toplamaya giderdi.
Bir gün Selamnos ve Hera, derelerin çağıldayarak aktığı, güneşin ağaçların arasında güler yüzünü gösterdiği ve orman güllerinin bir renk cümbüşüne çevirdiği Cennet yeşili ormanda karşılaşırlar. Bu karşılaşma ve ara ara ormanda buluşmalar zamanla efsanevi bir aşka dönüşür. Bu aşk, Ulukaya’ya Drahna’ya ve Paphlagonia’ya sığmaz olur…
Hera’nın ailesi istemese de onlar evlenmeye karar verirler. Muhteşem bir düğün yaparlar. Selamnos, yiğit ve yakışıklı bir delikanlı, Hera ise adeta bir melektir…
Ne var ki, mutlulukları uzun sürmez... Selamnos, aniden rahatsızlanarak yatağa düşer. Çaresiz bir hastalığın pençesinde kıvranmaktadır. Günler, aylar ve yıllar su gibi akıp gider. Selamnos yapayalnızdır, günden güne daha da erimektedir çaresizlik içerisinde…
Hera ise artık seven kadın değildir, hayata küsmüştür ve kocasından kaçmaya başlar.
Selamnos, Hera’dan kaynaklanan hayal kırıklığı nedeniyle hayatına son vermek istemektedir. Bunun için uygun bir yer düşünürken birden, işte orası, Ulukaya, diye bağırır!..
Koşarak nefes nefese Ulukaya’nın zirvesine ulaşır. “Heraaaaa!..”, “Heraaaaa!..”, “Heraaaaa!..” diye bağırır. Dağlarda yankılanan “Heraaaaa…” sesleri kulağına geri geldikçe inadına bağırmaya devam eder. Bir daha, bir daha derken, Hera’nın hayaliyle boşluğa bırakır kendini…
Aşk Tanrıçası Eros, böyle hazin biten ve herkesin göz pınarlarını dolduran bu aşkının unutulmasını istememektedir. Selamnos’un bedeni, yere değer değmez akıp giden yeraltı suyunu şelaleye dönüştürür. Selamnos, başını taştan taşa vurarak akar gider Karadeniz’e doğru. Ulus dağlarına, ovalarına aşk feryatları sığmaz olur. Tanrıça Eros ile diğer Tanrılar ne yapılması gerektiğine birlikte düşünüp karar verirler.
Her kim Ulukaya şelalesinden bir yudum su içerse ya da bir mendil ıslatırsa aşkları tutkuya dönüşecek ve sonsuza dek sürecek,Selamnos’un acıları da bunu göze alabilenlerin sevgisiyle azalacak.”
Sizlere önerimiz, bu öykünün yaşandığı sudan içerek aşk acılarınızı unutup sevginizi güçlendirmek için yolunuzu buralara düşürmenizdir.
0 Yorum